Köpek Dişi - Yorgos Lantimos

Yunanlı yönetmen Yorgos Lantimos’ un köpek dişi filmi modern aile yapısını ütopik bir bakışla sert bir tutumla eleştiren, yıkıcı mizansen tarzıyla avangard bir yapıt olma özelliğini taşıyor. Metaforik anlatımı köpek dişi üzerine kurulmuş, bir kurtuluş umudu ile son bulan, oldukça rahatsız edici, düşündürücü kurgusuyla günümüzün modernist toplumsal yapısını sarsan etkili bir film olma özelliğini kazanmış bulunuyor. Luis Althusser ‘ in “ Devletin ideolojik aygıtların “ dan biri olan ailenin, insanın doğa içindeki konumunu, davranışlarını ve düşünce yapısını – pratiğini etkileyen bir iktidar aracıdır. Burada sinemanın sıra dışılığına, estetik bütünlüğüne vurgu yapılabilir ancak bu başka bir yazının eleştiri konusu olabilir. Bu yazıda amacım filmin konusunun sosyo – ekonomik yapıyla olan ilişkisi üzerine düşünüp, birey üzerinde yarattığı psikolojik etkisi üzerinden bir okuma yapmaktır. … 

Bir köpekleşme süreci…. 

Eğitimli köpekler sahiplerine karşı sadık olur, istekleri ve sınırlarının dışına çıkması durumunda cezalandırılır. İnsanların kaderi ile köpeklerin kaderi filmde paralellik taşımaktadır, köpeklerin hamura benzetildiğini, ona istediğiniz eğitimi vererek belli bir biçime sokulduğundan bahsedilir filmde. Eğitilmek bir başka özne tarafından başka bir nesneye verilen biçimdir, eğmekten gelir. İnsan da bir köpek gibidir. Ona istediğiniz şekli verebilirsiniz.

 İsimlerini bilmediğimiz anne, baba ve 3 genç kardeşten oluşan bir aile; şehirden uzak, izole bir ev de yaşamlarını sürdürmektedir. Bu soyut aileyi günümüz kapitalist aile tipolojisine örnek gösterebiliriz. İktidar ın baba olduğu yönetme erkini diğer aile bireyleri üzerinde bir baskı mekanizmasına dönüştüren; izolasyon, tecrit ve yalnızlaştırma modeli ile bireyin doğal değişim sürecini hareketsiz kılıp, yapısal bir krizle hastalıklı sistemi otoriterlik üzerinden devam ettirmeyi ilke edinerek bir çerçeve niteliği kazandırmaktır amaç. Micheil Foucault un mikro iktidar dediği otorite filmde babadır. Baba sınırları çizilmiş bir mülk de bir hapishane görevlisi gibi aile için de bireyleri gözetim altında tutan iktidarın aracıdır. Baba nın mülk ün sınırlarının dışına çıkması durumunda görev verdiği kişi ise annedir. Bir denetim unsuru olan anne; kardeşler arasında uygun olmayan davranışların ve düşüncelerin oluşması durumunda uyarıcı, gerekirse cezalandırıcı görevleriyle iktidar ‘ ın süreğenliğini yerine getirmektedir. Dolayısıyla disipliner yapı babanın evi terk ettiği anlarda bile işlevini sürdürmektedir. baba kendi iktidarı için çocuklar arasında da aynı ilişki biçimini kurar, kız kardeşlerden küçük olanı babanın düşünce yapısını kabul edici, uysal bir yanı ile tanınır. Bir gece çığlıklar içinde uyanan erkek kardeşin dizine küçük kız kardeşin vurduğunu söylemesi ve küçük kız kardeşin dışarıdan birisinin yaptığını beyan etmesi üzerine, erkek çocuğun baba tarafından cezalandırılması bu ilişki biçimine örnektir. 
Foucault ‘ un da Söylem olarak ifade ettiği kendi iktidar çözümlemesiyle düşünürsek, Modern toplumsal yapının amacı bireyin, dışarıyla olan bağlantısını koparıp, bedeni herhangi bir ideolojik bir normla denetim altında tutmak, toplumsallaşmasını engelleyip, gözetleyerek iktidarın varlığını sürdürmesine katkıda bulunmaktır. Aile üzerinden işleyen iktidarın gözetimci yapısı, mevcut algıyı kırarak, filmde seyirciyi bir nevi soyut kavramların ters yüz edildiği bir mekanizmaya sürükler. Örneğin bir video konuşması ile başlayan giriş bölümünde –Deniz, deri bir koltuktur. Otoyol, çok güçlü bir rüzgar türüdür vb. - kelimelerin anlamlarının çarpıtılıp, dışarıdan bir müdahalenin olduğunu gözler önüne serildiğini, bir gözetleyenin olduğunu, anlayabiliriz. Bu filmde acaba denizin deri bir koltuk olduğunu kavrasaydık, nasıl bir sürecin içinde bulurduk kendimizi ? sorusunu sorunca, cevabın hiçbir şey olduğunu anlayınca, kendi var oluşumuza bir anlam yükler miydik ? sorusu kafa kurcalayabilir. Zaten insan dediğiniz nedir ki ? Evrende küçücük bir toz taneciği kadar yer kaplayan mikro canlıdır. Bir gözetleyen yaratabilecek kadar iç güdüye de sahiptir.
 Bu gözetleyeni yaratan ilkel insan, yaratma güdüsünü zihninde taşır ancak filmin ilerleyen süreçlerinde göreceğimiz gibi kendi düşünce dünyasında derin ve sisli koridorlarda dolaşırken, bilmeme eylemi üzerinden merak ve korku ile çıkış yolu arama iç güdüsüne rastlayacağız. Bu filmle yönetmen bizi insanın evren üzerinde ki ilk yaşayış biçimine götürdüğünün söyleyebiliriz. Etrafı iktidarla, ahlak normlarıyla çevrili bir cinnet yumağına dönüştüğünü acı çeken, merak eden insanı filmin alt metninden çıkaracağımız okuma ile kavrayabiliriz. 
 Dilin olanaklarını kullanarak bir yaşam biçimini laboratuar ortamına yatıran film, deneklerden çok mevcut ahlaki yapıyla ilgilenir ve bunu kurgulanmış bir sisteme oturtur. Örneğin itaat et, aksi halde ceza alırsın. Erkek çocuğun cinsel hazzını gidermek için dışarıdan getirilen güvenlikçi kızın verdiği kasetleri izleyen büyük kızın, baba tarafından cezalandırılması. Ve ya babanın dışarıyla olan iletişim temasını kırması için kendi giysilerini yırtıp kan lekesi yaratarak boya sürmesi ve çocuklarını korkutarak cezalandırılması.
 Filmde monotonluğun, sevgisizliğin had safhada olması, günümüz toplumunda bireyin teknoloji karşısındaki çıkışsızlığına, modernizmin kıskacındaki insanın can çekişmesine göndermedir. Cinselliğin mekanik olması da buna bir örnektir. Eve dışarıdan gözleri kapalı olarak getirilen güvenlikçi kızın erkek kardeşin cinsel ihtiyaçlarını karşılaması ve bunu oral yollardan yapması cinselliği günümüzde bir meta gibi dolaşıma sokan kapitalizmin eleştiri olarak kavrayabiliriz. Güvenlikçi kız hasbelkader ev de diğer kız kardeşlerle iletişiminde kendi cinsel hazzını yaşamak için kızlarla meta değişimine girer. ( not: eşya yerine meta kullanmamamın nedeni kızın kendi kullandığı eşyalarını değiştirmesi eşya olmaktan çıkarıp bir işleve dönüşmesidir, dolayısıyla değişim değeri kazanmıştır. metadır ) Örneğin saç tokasını verir ve kızın kendi cinsel organını oral yoldan tatmin etmesini ister. Büyük kız kardeş bunu kabul eder, ve ilerleyen süreçte başka bir meta değişiminde güvenlikçi kız bir video kaset verir, ancak babanın durumu sezmesinden korkan büyük kız kardeş, durumu anlatır. Baba tarafından kafasına kasetle vurularak cezalandırılır. Bu durum sonucu oluşan tedirginlik, kendiliğinden dışavurulan başkaldırı öğesini tetikler. Burada algının yönünün finale doğru akan süreçte bir hareketlenmenin de başlangıcı bir kırılma sayabiliriz. Güvenlikçi kız ( cristian ) eve dışarıdan gelen tek yabancıdır. Oda bu sistemin çatırdamasında etken bir rol oynamıştır. Otoriteyi elinde tutan baba bu durumu hesaplamamıştır. Baba cezalandırıcı gücünü sadece büyük kız kardeş üzerinde uygulamamış, güvenlikçi kız üzerinde de uygulamıştır. Sonrasında erkek kardeşle cinsel ilişkiye mahkum edilme, bir ensest durumunun ötesinde kadını, değersiz boş bir nesne olarak görmenin mantığını içerir.

 ....özetle

Filmin bütününe bakınca yönetmenin sordurmak istediği soru şudur kanımca ? her toplum kendi otoritesini yaratır ve aynı otoriteyi dayatır. Foucaultçu bakış iktidarın iki kişi arasında başladığı üzerinde durur. Toplumda bireylerden oluşuyorsa, her insan bir otoritedir çıkarımında bulunabiliriz. Günümüzden örnek verirsek, orta doğu kan ve ateş çemberi içinde. Binlerce cihatçı kendi doğrularını uygulamak adına kafa keserek dayatmaya çalışır ve bu uğurda ölümü göze alır. Başka bir düşünce ise uygarlık adı altında topluma genetiği değiştirilmiş organizmaları üreterek dayatır, binlerce hasta ve binlerce ölüm. Demek ki sonrasız modernlik, sadece savaş ve ölüm getirebiliyor... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar